Yükleniyor

SANAT NEDİR ? KİMLERE SANATÇI DENİR ?

Sanat nedir ve kimlere sanatçı denir konusunu Hikmez Öz'ün kaleminden okuyorsunuz.

Sanat nedir, sanatçı kimdir konusunda aklımız, düşüncelerimiz çoğu kez karışır. Bazen işin içinden çıkamaz duruma geliriz. Ulusal yayın kuruluşlarını izlerken, sunucuların sahnede gösteri yapan hemen hemen herkese sanatçı demesi ya da onları ünlü birer sanatçı olarak takdim etmesi –özellikle sanatın ve sanatçının ne olduğu konusunda düşüncelerini sürekli devindiren- insanın kafasını karıştırıp durmaktadır.

En son 1999 yılında Devlet Sanatçısı(!) unvanının bir arpalık gibi dağıtılmasıyla bu konudaki tartışmalar oldukça yoğunlaşmıştı. Devletin bu konuyu değerlendiren kurumları oldukça yoğun bir eleştiriye ve alaya maruz kalmıştı. Devlet Sanatçılığı(!) unvanı verilen –gerçekten- kimi sanat adamlarının bu unvanı kabul etmemesi, bu unvanın sanatçı olmayanlara da verilmesine bir tepki olarak düşünüldü. Sanatçı olma özelliği taşımayan ve insanımızın sorumsuz bir hoşgörüyle beğendiği, taklit etmekten başka bir şey yapmayan, eğlence gecelerinde allanıp, pullanıp boy ve bacak gösteren, kalça sallayan, insanımızın kösnül coşkusunu sömüren; üretilen adına yerel değerleri bile taşımayan kimi şarkıcılar, türkücüler (eski deyimle hanendeler) devlet sanatçılığı unvanını hak edip etmediklerini düşünmeden, arpalık gibi dağıtılan bu unvanın üstüne atladılar. Yoğun eleştirilere hedef olan Devlet Sanatçılığı(!) dağıtıcıları her ne hikmetse 2000 yılından sonra bu unvanı arpalık gibi dağıtamaz oldu. Sanırım bu konuda hata yaptıklarını onlar da anladılar.

2000 yılına, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Sayın Mehmet Özel’e: “ Devlet Sanatçısı seçilen kişilerde ne gibi özellikler aranmaktadır, bu kişiler ne tür bir değerlendirmeden sonra seçilmektedir?” sorusunu sorduğumda, aldığım yanıt hiç de yeterli değildi. Sayın Özel; “Cumhurbaşkanlığı teklif ediyor, biz de unvanı veriyoruz” diyordu. Neyse ki önüne gelene Devlet Sanatçısı(!) unvanı vermek için teklifte bulunacak bir Cumhurbaşkanı yerine, şimdi daha akılcı ve sağlıklı düşünen, hukuka saygılı, sorumluluğunu bilen bir Cumhurbaşkanımız var.

Avrupa birliğine girmek için çaba sarf ettiğimiz bu günlerde, halkımızın büyük bir çoğunluğu sanatın ne olduğunu, sanatçının kimler olabileceğini bilmemekte ve bu konuda tepki koyamamaktadır. Görsel basının en çok izlenenleri, ülkemiz insanına sanatın ne olduğunu, sanatçının kim olduğunu hâlâ anlatamamaktadır.

Sanatı, -Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü kitabında anlatıldığı gibi- kısaca iki sözcükle, İNSANSAL YARATMA olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımı biraz daha açarak;  sanat, insan ile nesnel gerçeklik arasındaki estetik ilişkidir diyebiliriz. Sanatta öz ve biçim, ulusallık ve evrensellik, somut ile somut, düşünce ve duygusallık birbirinden ayrılmaz bir şekilde iç içedir. Sanatçı, estetik kaygılar taşıyarak, duygu ve düşünce içinde yoğunlaşan, ulusal değerlerin farkında olan ve ulusal değerlerinde var olan evrenselliği ortaya çıkarmaya çalışan, kendine özgü bir biçim ve biçem ortaya koyarken ÜRETEN İNSAN’dır.

İnsan, kendi amaçları ve gereksinmeleri doğrultusunda doğayı değiştirip kullanırken, kendine özgü kültürünü de yaratarak insanlaşmıştır. İnsanı insan yapan en büyük özelliği üreten bir canlı olmasıdır. Yani “insan, üretebildiği sürece insandır” demek daha gerçekçi bir sözdür. İnsan üretmediği zaman, insan olabilme uğraşında gücünü ve etkinliğini ortaya koyamıyorsa; üretmeyen insana sanatçı diyenleri de bu yanılgıdan en kısa zamanda kurtarmalıyız. Gerçekten üreterek sanatsal bir uğraş içinde olan insanımız ile başkalarının ürettiğini yorumlayan, taklit eden diğerlerini birbirinden ayırmanın çabasını büyük bir duyarlılıkla göstermenin zamanı gelmiştir.

Sanatçı, sanat üreten insandır. Mozart ve Beethoven’in bestelerini seslendirmek için çeşitli sazları çalanlar ise yorumlayan kişilerdir. Onlar sanatçı değildir. Türk Sanat Müziğine ölümsüz besteler sunan Dede Efendi, Münir Nurettin Selçuk, Selahattin Pınar gibi niceleri besteleriyle üretim yaptıkları için sanatçı; o besteleri okuyan ve çalan kişiler ise sanatçı değildir. Şarkıcı ya da piyanisttir. Tambur çalan kişi tamburi, ut çulun kişi udi, kanun çalan kişi kanuni, piyano çalan kişi piyanist, şarkı söyleyen kişi şarkıcı; ustalıklarıyla sanatı ortaya çıkaran yorumculardır. Bir tiyatro eserini yazan kişi sanatçı, eseri sahneleyen ve oynayan kişiler ise oyuncudur. Resim yapan her kişi de sanatçı değildir. Sanatçı olabilmenin getirdiği belirgin koşulları taşıyan, taklitçi olmayıp özgün olan, kendine özgü bir coşku ve kişilik içerisinde estetiğin çekiciliğini kendine özgü bir felsefeyle ortaya koyabilen, yerel değerlerin hamurunda mayalanıp evrenselliği yakalayabilen insanlar sanat eseri üretebilmektedirler.

Taklit eden, oynayan, notaları okuyarak çalan ve söyleyen, sanata gönül veren sanatsever kişileri doğru unvan ile anmanın zamanı gelmiştir sanırım. Değerler gerçek yerlerinde bulunduğu zaman korunabilirler. Sanatçı olmayan yorumculara, şarkıcı ve türkücülere, hele hele sahnede kalça sallayıp dişiliğini sunan orta oyuncularına sanatçı sıfatıyla hitap etmek son derece büyük bir yanılgı ve gerçekten sanat üreten insanın emeğine saygısızlıktır.

Ulusal basın sunucularının ve yapımcılarının, bu konuda, en kısa zamanda eğitilmeleri gerekmektedir. Kültür ve sanatla uğraşan kişiler ile sivil toplum örgütlerinin, bu konuda uyarıcı ve eğitici bir takım çabalar içerisinde bulunmasının geç de olsa zamanıdır artık.

Hikmet ÖZ
Ressam-Eğitimci-Yazar